CHP'DE İMAMOĞLU'NUN FOTO ANALİZİ !

Malumunuz, birkaç gündür Ekrem İmamoğlu’nun Rize’de neredeyse tamamı merkez medyadan çıkma, bir kısmı ise o medyanın en yandaş tarafından çark etmiş birtakım ekran yüzü-konuşan kafa gazeteciyle Tayyip Erdoğan’ın meşhur uçak fotoğraflarına benzeyen bir otobüs fotoğrafı çektirmesini konuşuyoruz. Bu köşede siyasal iletişim çok konuştuğumuz bir konu, yani tam da çalıştığımız yerden geldi.

CHP'DE İMAMOĞLU'NUN FOTO ANALİZİ !
08 Mayıs 2022 - 18:33

Fotoğrafta herkesin canını çok sıkan isimler var; 28 Şubat’ın akreditasyon uygulamalarını Erdoğan adına devam ettirmiş Akif Beki ya da herkesin favori nefret objesi Nagehan Alçı gibi. Bence bu isimlerin sevimsizliği kadar, Doğan medyasının eski ‘kadrolu muhalif’i İsmail Saymaz ve vaktinde medyanın çivisini neredeyse tek başına çıkararak bugünlerin yolunu yapan Ertuğrul Özkök’ün birbirleri ve diğerleriyle hiçbir rahatsızlık duymadan neşe içinde bulunması da tartışılmalı.

Demem o ki o fotoğrafı yalnızca Beki ve Alçı’ya bakarak okuyorsanız yanlış okuyorsunuz. O fotoğraf, bir ‘Oooo herkesler toplanmış gelmiş’ fotoğrafı.

Bu neden önemli, meselenin kronik kısmını analiz ederken açıklayacağım. Ama anahtar kelime ‘herkes’, zaten İmamoğlu da fotoğrafı savunurken ‘herkese ulaşma amacı’ndan bahsediyor.

Madem öyle, gelelim işin kronikleşen kısmına… Baştan alalım, İmamoğlu’nun tâ Beylikdüzü zamanlarından.

 

İmamoğlu’nun siyasi kariyerine bakınca onu başarıya ulaştıran iki nokta var. Birincisi, parti politikalarına ve siyasi konjonktüre bağlı kalmadan ana akım siyaset için yeni ve farklı şeyler söyleyebilme yeteneği.

İkincisi de sahada herkesi birebir etkileyebilmesi ve sahaya ayırdığı zaman/enerji.

Bu iki nokta, onu Türkiye’nin sahte siyaset dili içinde öne çıkardı, deyim yerindeyse ‘hormonlu politikacılar’ içinde ‘organik politikacı’ olarak. ‘Organik’i de anahtar kelimeler listesine alalım.

İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerindeki başarısı da yine ‘organik siyaset’in ürünü. İkinci İstanbul seçimlerinin sonuçlarına baktığımızda, hem Fatih’in hem Harbiye’nin kültürel evreninde kabul görmüş, Esenyurt’taki Kürtler ve Bayrampaşa’daki Boşnaklarda aynı coşkuyu yaratabilmiş bir başarıdan bahsediyoruz.

Bu azbuz bir şey değil, yalnızca AKP’nin ilk seçimi gasp etmiş olmasıyla ya da başarılı iletişim kampanyasıyla açıklanabilir bir şey de değil. Daha ziyade İstanbul halkının ‘yeni ve farklı’da umut bulmasıyla alâkalı. ‘Yeni ve farklı’ da size zahmet listeye…

 

İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığına ‘bir uzlaşı adayı’ olarak geldi. Herkesin kendini dahil edilmiş hissedebileceği, dışlamayan, yok saymayan, herkese nazar boncuğu dağıtıp herkesi bir arada yaşatan bir siyasi anlayışın tezahürü olarak.

Bu anlayışı İmamoğlu’nun yarattığını söylemek saçma olur, o anlayışın yaratıldığı yer ve zaman, 2013 Gezi Parkı.

Türkiye’de kurumsal siyasetin o günden beri gördüğü iki başarılı seçim kampanyası var; biri 2015 Haziran seçimlerinde HDP, diğeri ise 2019 İstanbul seçimlerinde İmamoğlu. İki kampanya da Gezi’nin Türkiye demokrasisine önerdiği toplumsal sözleşmenin üzerine bina edildi.

Dileyen olursa iki kampanyanın görsellerini, sloganlarını tek tek çözümleyerek Gezi’nin izlerini birebir anlatabilirim, ama bu yazı için fazla teferruatlı olur. Netice itibarıyla İmamoğlu, tıpkı Gezi’nin farklı toplum kesimlerini uzlaşılmış bir ortak hayalle bir araya getirmesi gibi, farklı bir demokrasi isteyen insanların uzlaşı projesi olarak seçildi.

Burada İmamoğlu’na bir edilgenlik yüklemek istemem, zira bu uzlaşıyı taşıyabilecek özelliklere sahip olduğu için Ekmeleddin İhsanoğlu, Mustafa Sarıgül, Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce’nin defalarca deneyip başarısız olduğu yerde başarılı oldu.

Şu ana kadar saydığımız ve şimdi aralarına ‘uzlaşı’yı da ekleyeceğimiz bütün anahtar kelimelere sahip çıkabildiği için…

Gelin İmamoğlu’nu İstanbul’un ücra bir ilçesinden alıp namzeti yapan o anahtar kelimeleri yan yana yazalım; herkes, organik, yeni ve farklı, uzlaşı.

Şimdi de bunları anlamlı bir cümleye çevirelim: İmamoğlu’nu başarıya ulaştıran, herkesi kapsayan, sahte değil organik, yeni ve farklı şeyler söyleyebilen bir uzlaşı adayı olmasıydı.

Gelelim bugüne ve bu kelimelerin suyun üzerinde hâlâ durup durmadığına bakalım.

Herkes’ kelimesi, dün olduğu gibi bugün de İmamoğlu’nun dilinde ama farklı bir bağlamla. Geçmişte İmamoğlu’nun herkesi, halktı, sokakta görüp sohbet ettiği herkesti, o kampanya otobüsünün yanında koşturup İmamoğlu’nun ekibine o tarihe geçecek ‘Her şey çok güzel olacak’ sloganını armağan eden çocuktu herkes. Bugün ise ‘herkes’, o fotoğraftaki herkes. Merkez medyanın ağababası, aynı medyanın ‘solcu’su, yandaşı, iktidar gemisinden yeni atlamışı…

Medyanın oligarşisi yani.

Bu iki herkes birbirinden ayrı, hatta birbirine zıt. Her ne kadar öfke, fotoğraftaki birtakım isimlerde cisimleşiyorsa da eğer İmamoğlu Erdoğanvari otobüs fotoğrafı yerine, o geziyi izleyen 50 medya mensubuyla, yani yerel gazetecisinden kameramanına kadar ‘herkes’le bir mahalle kahvesinde çay içerken fotoğraf verseydi, fotoğraftakilerin çıkıntılığı bu kadar aleni olmayacaktı.

Gelelim ‘organik’e…

İmamoğlu’nun başarısının temel nedenlerinden biri, yaptığı siyasetin denenmiş ve başarısız olmuş taktikleri kullanmaması, farklı yolları spontane şekilde çizerek seçmeninin enerjisini diri tutmasıydı. İmamoğlu, Beylikdüzü belediye başkanıyken Yunanistan’daki mübadilleri ilçeye davet edip Patrik Barthalomeos ile tanıştırdığında da, Saraçhane’de kendi parti başkanının adını ağzına almaktan ölümüne korktuğu HDP seçmenine teşekkür ederken de ‘doğru bildiğini yapan’ biri görüntüsü vermişti.

Partinin politik çizgisi ya da danışmanların çizdiği beylik taktikleri umursamıyor gibiydi. Bugün ise partisinin ilkesiz-siyasetsiz çizgisine hapsolmuş, kendi kişisel cumhurbaşkanlığı hayallerini bu köşede sık sık yerdiğimiz ‘parmak hesabı demokrasisi’ yöntemiyle gerçekleştirmeye çalışıyormuş gibi gözüküyor.

O feci fotoğrafın bir nedeninin de bu olduğunu İmamoğlu ve basın danışmanı Murat Ongun’un fotoğrafı savunurken kullandığı argümanlardan anlıyoruz.

Farklı kesimlerde çok okunan’ argümanının meâli: ’Fotoğrafa bir solcu, bir liberal, bir eski AKPli, bir de orta yolcu koyarsak herkes bize oy verir’.

Bu siyaset biçimine yeni sarılmış da değil İmamoğlu. ‘Doğru bildiğini yapan’dan bir gün Demirel’e, öbür gün onun idamına el kaldırdığı Deniz Gezmiş’e, bir gün Nazi artığı Nihal Atsız’a, öbür gün Ruhi Su’ya Fatiha okuyan neo-Sarıgül bir figüre dönüşeli epeyce oldu. Bazen arkadaşlarla aramızda ‘Fatiha jeneratörü’ diyoruz kendisinden bahsederken.

Buradan ‘yeni ve farklı’ya giriş yapalım.

İmamoğlu’nun fotoğrafının bu iki kelimeye ihanet etme biçimi de iki yönlü.

Birincisi, üstte belirttiğim gibi bu fotoğrafı vermek artık bayatlamış bir formüle dayanıyor. Herkese yakın olarak değil, kendiniz olarak farklı olursunuz.

Herkese nazar boncuğu dağıttığınızda değil, kimseye dağıtmadığınızda o boncuğun kıymeti olur. ‘Bu politikacı benim gibi düşünmüyor ama neyi doğru biliyorsa onu yapıyor‘ itimadını yarattığınız zaman herkesin suyuna gitmenize gerek kalmaz. İmamoğlu seçim kampanyasında bunu başarmıştı.

Uzun süredir ise bunun emaresi yok. Aksine tıpkı sıklıkla karşılaştırıldığı Erdoğan gibi iktidarının ömrünü uzatmak için mekanik formüllere başvuruyor.

İkincisi ve daha kötüsü, bunu insanların Erdoğan’ın temsil ettiği ‘eski’den en sıkıldığı dönemde yapıyor. İstanbul seçimindeki başarının nedenlerinden biri, insanların Erdoğan’ın temsil ettiği siyaset tarzından ve dilinden çok sıkılmış olmasıydı.

Şimdi siz gider Erdoğan gibi otobüs fotoğrafı çektirir, fotoğrafı da “Vız gelir tırıs gider” gibi direkt Erdoğan lügatından çıkma sözlerle savunursanız ’eski’nin parçası olursunuz, ‘yeni’ biri çıktığı an da esameniz okunmaz.

Ve ‘uzlaşı’ya geldik. Burası en önemli kısım, mahsus en sona bıraktım ki bu uzun yazının burasına kadar sabredenler tadını çıkarsın

İmamoğlu’nu siyaset haritasına oturtan, İstanbul hatta Türkiye halkının ciddi bir kısmının vardığı uzlaşıydı. Bunun başarılabilmiş olması hâlâ değerlidir.

Dediğim gibi, aday İmamoğlu o uzlaşıyı taşıyabiliyordu ancak başkan İmamoğlu taşıyamamaya başladı, gizli cumhurbaşkanlığı adayı ise tamamıyla altında eziliyor.

Eğer siz bir uzlaşının temsilcisiyseniz o uzlaşının hakkını halka sürekli yaptıklarınızın hesabını vererek teslim etmeniz gerekiyor.

İmamoğlu, kendisini Sarıgül’den ayıran şeyin o uzlaşı olduğunu unutmuş vaziyette.

Etrafındakiler ise belli ki bu duruma zaten hiç vakıf olamamış. İmamoğlu, uzunca bir süredir yaptığı hiçbir şeyin açıklamasını yapmıyor, yapamıyor, yapmak istemiyor.

Ulaşım ücretlerine yapılan zamlardan, İBB çalışanlarının keyfi nedenlerle işten uzaklaştırılmasına kadar pek çok konuda ‘Ben yaptım oldu’ kafası hâkim.

Halka hesap vermekten kaçtıkça da keyfileşiyor, nobranlaşıyor. Sarıgül ara durağını da pas geçerek Erdoğan’a dönüşmeye başlıyor.

Oysa o uzlaşı, İmamoğlu’nun siyasetini canlı tutan şeydi. İmamoğlu, otobüsteki ‘herkes’i kadraja sığdırmaya uğraştığı kadar, belediye otobüsüne binen ‘herkes’i dinleseydi, düşüşünü başlatmış gözüken yol kazasına uğramayacaktı.

Türkiye halkının sezgisi bazen çok küçümseniyor; o fotoğrafa duyulan öfkenin bir nedeni, parası olmadığı için başkasının akbiliyle otobüse binen yoksula sallanan parmağın, o fotoğraftaki tuzu kuruların hiçbirine sallanmaması, hem de kabarık sabıka kayıtlarına rağmen.

Uzlaşı adaylığı’ndan bahsetmişken, vaktinde dikkat çektiğim ve maalesef Türkiye demokrasisinin sandığa sıkışmasından dolayı başarılamayan bir şeyi not düşeyim.

Düzgün işleyen bir demokraside, toplumsal bir sözleşmeye dayanan uzlaşı adayı seçildiğinde o adayın o sözleşmeye uygunluğunu denetleyecek demokratik yapılar da kurulur ki o aday sahip olduğu iktidarı alıp kaçmasın.

Biz bunu yapmadık, yapamadık. Meydanı, Erdoğanlaşan İmamoğlu’na ve Fahrettin Altunlaşan danışmanlarına bıraktık.

Buna yönelik ikazlar da, ‘AKP’nin işine yarar’la bastırıldı.

Yazık oldu bir çuval incire.






https://www.diken.com.tr/imamoglunun-yukselis-ve-dususunun-anahtar-kelimeleri/
 


YORUMLAR

  • 0 Yorum