Cumhuriyetin 99. Yılında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk: Tarihin Kıskandığı Lider

'Tarihin Kıskandığı Lider’ kitabının yazarı tarihçi Naim Babüroğlu, Cumhuriyet’in 99. yılında KRT TV Program Müdürü Hilal Solmaz ile bir araya gelerek Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki sorularını yanıtladı.

Cumhuriyetin 99. Yılında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk: Tarihin Kıskandığı Lider
30 Ekim 2022 - 19:30

Atatürk, Cumhuriyet’i nasıl kurdu? Kulluktan birey-yurttaşa geçişi nasıl sağladı? Atatürk Milliyetçiliğini nasıl okumalıyız? Laiklik ilkesini, neden çok önemsiyordu? Cumhuriyet kurulduğunda salgın hastalıklarla boğuşan ülke, 10 yıl içerisinde nasıl gıptayla bakılan bir ülke haline geldi?

KRT TV Program Müdürü Hilal Solmaz ile İlayda Çolakoğlu, “Tarihin Kıskandığı LiderMustafa Kemal Atatürk’ün Hikayesi” ve tabii pek çok kitabın yazarı tarihçi Naim Babüroğlu ile Cumhuriyet’in 99. yılı vesilesiyle bir araya geldi.

Atatürk, Cumhuriyet’i kurmaya ne zaman karar verdi? süreç nasıl başladı? Gençlik yıllarından beri aklında mıydı? yoksa bir gecede mi karar verdi? Kulluktan birey-yurttaşa geçişin sağlanması fikri nasıl oluştu? ne zorluklar yaşadı?

Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’i elbette bir gecede kurmadı. 28 Ekim’de Çankaya Köşkü’nde sofraya çağırdığı arkadaşlarına “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” dedi ama Cumhuriyet, Mustafa Kemal’in kafasında uzun yıllar boyunca şekillenen Çağdaş Türkiye Projesi’nin eseridir. Gençliğinden itibaren Jean-Jacques Rousseau’yu, Montesquieu’yu, Kant’ı okuyor. Namık Kemal, Ziya Gökalp, Tevfik Fikret gibi Türk aydınlarından da besleniyor ve Cumhuriyet, demokrasi ve insan hakları fikri o süreçte oluşuyor. Samsun’a çıkışından 2 gün sonra komutanlara ve valilere yayımladığı bir rapor var. Yine Amasya Genelgesi’nde yani İhtilal Beyannamesi’nde yer alan ‘Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ cümlesi aslında Cumhuriyet’in ve Milli Egemenliğin tanımından başka bir şey değil.

Cumhuriyet ilan edildiğinde, Atatürk’ü nasıl bir ülke bekliyordu?

Türkiye’nin 13 milyon nüfus vardı. Bu 13 milyon nüfusun 3 milyonu sıtma, tremor, verem gibi hastalıklarla uğraşıyorlardı. Ayrıca okuma ve yazma oranı Türkiye’de Trakya dahil erkeklerde yüzde yedi, kadınlarda binde dört. Doğu Anadolu’ya doğru gittikçe okuma yazma oranı daha da düşüyor. Anadolu’da 40 bin köye karşılık diplomalı ebe sadece 136 ve 337 de doktor var. Ülke genelinde 434 sağlık memuru bulunuyor. 37 bin köyde okul ve yol yok. Ülkede sadece 72 ortaokul, 23 lise ve 1 üniversite var. Kadınlar ikinci sınıf sayılıyor. Cumhuriyet böyle kötü bir miras devraldı, çok değil, 10 yıl sonra bütün dünyanın gıptayla bakacağı bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortaya çıkacaktı.

“Yurtta Barış Dünyada Barış” diyerek neyi anlatmak istedi bizlere?

Cumhuriyet’in dış politikadaki ve iç cephedeki en önemli prensibi “Yurtta barış dünyada barış”, kimilerinin dediği gibi pasif bir politika değil. Aksine dünyanın en aktif politikasıdır. Cumhuriyet, Atatürk’ün mucizesidir. Bu aktif politika sayesinde 1938 yılında Hatay’a tek kurşun atılmadan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne katılmıştır. Bu “Yurtta Barış Dünyada Barış” politikası sayesindedir. İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğinde değildi, orada asker bulunduramıyordu. M. Kemal Atatürk’ün muhteşem dış politika ve diplomatik başarısıyla 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Böylece boğazların egemenliği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne geçmiştir. Cumhuriyet’in “Yurtta Barış Dünyada Barış” politikasının en önemli başarılarından biri de budur.

Atatürk vasiyetnamesi “Gençliğe Hitabı”yla son bulur. “Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir” diyen Atatürk, Cumhuriyet’i Türk Gençliğine emanet eder. Atatürk’üm gençliğe inancını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhteşem bir soru. Teşekkür ediyorum. Atatürk’ün gençlik tanımı, sanıldığı gibi biyolojik yaşla ilgili değil. Atatürk gençliği, şöyle tabir edilir; Atatürk’ün fikirlerini, prensiplerini düşüncelerini takip ediyorsanız herhangi bir yaşta olabilirsiniz ama Atatürk için siz daha gençsiniz demektir. Dolayısıyla Atatürk’ün “Benim en büyük eserim Cumhuriyet’tir” dediği Cumhuriyet’i gençliğe armağan etmiştir. Bu gençlik, biyolojik yaşta olan bizim bildiğimiz 18-25, 16-25 veya 30’a kadar olan gençliği kastetmiyor. Atatürk’ün fikirlerini, düşüncelerini, prensiplerini, ilkelerini ve devrimlerini ve Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine erişilmeyi hedefleyen herkes Atatürk için gençtir, yani hadise budur.

‘NUTUK TC’NİN BİR HAFIZASIDIR’

Atatürk Nutuk’u neden yazdı?

Cumhuriyet Atatürk’ün en güzel eseridir kuşkusuz ama Atatürk’ün yazdığı 14 tane de kitap var; bunlardan en önemlisi Nutuk’tur. Nutuk muhteşem bir eserdir ve belgelere dayanır. Yani, bir anı bir hatıra değildir. 2-3. kaynak sayılabilecek bir referans değildir. Asıl kaynaktır. Neden? Atatürk söylediği her sözü belgelemiş ve ispatlatmıştır. Bu nedenle Nutuk, siyasi bir belgedir. Nutuk TC’nin bir hafızasıdır. Atatürk Nutuk’u yazdıktan sonra 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında TBMM’de 6 gün süreyle, günde 6 saat okur. Toplam 36 saatte Nutuk’u bitirir. Biliyorsunuz, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım cümlesiyle başlar, durum budur diye devam eder.

‘ATATÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI AYRIŞTIRICI DEĞİL, DAİMA BİRLEŞTİRİCİDİR’

 

banner112

Atatürk milliyetçiliği doğru anlaşılıyor mu?

 

Atatürk’ün Türklük anlayışı, Atatürk’ün Cumhuriyet anlayışı veya milliyetçilik anlayışı hiçbir zaman ayrıştırıcı değil, daima birleştiricidir. Dinsel, etnik, mezhepsel fark, ayrımcılık gözetmez. Türkiye’de yaşayan herkes hangi yelpazedeyse önemli değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran burada yaşayan herkese Türk milleti denir. Dolayısıyla, bu cümleden baktığımızda “Ne Mutlu Türküm diyene” der, gençliğe vasiyetinin hemen sonunda. Ne demek bu? Ne mutlu Türküm olana demez, ne mutlu Türküm diyene der. Yani T.C. devletini kuran Türkiye halkının etnik, mezhepsel, dinsel, ırksal hangi yerden hangi cinsten olursa olsun bütün hepsini Türkiye Cumhuriyeti’ne sahiptir. O zaman hepsine Türk milleti denir. Yani etnik mezhepsel temellere dayanmaz. Ayrıştırıcı değil, birleştiricidir. Doğu’da Mardin’in bir köyünden Aziz Sancar’ı Nobel Bilim Ödülü’ne taşıyan ya da Güney’de herhangi bir fakir köyden çoban Sülü’yü yani Süleyman Demirel’i Cumhurbaşkanı yapan rejimin adı Cumhuriyet olmazdı. Cumhuriyet fırsat eşitliğidir. Cumhuriyet, liyakattir.

Atatürk’ün sosyal devlet ilkesinden bahseder misiniz? Sosyal devlet anlayışı için ne gibi adımlar atıldı?

Biliyorsunuz Atatürk’ün 6 tane temel ilkesi var. Bunlardan Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik o sizin söylediğiniz sosyal devlet ilkesini esas alır. Burada eşitlik söz konusu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan herkes eşittir. Osmanlı’da padişahlık babadan oğula geçiyor, ümmet var millet yok, kul var birey yok. Cumhuriyet ne yaptı? Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetle birlikte ümmet, millet, kul, değerli bir birey oldu ve gelişmeye başladı. Atatürk Cumhuriyeti’nde, sosyal devlet anlayışında eşitlik ön plandadır. Atatürk’ün Cumhuriyet mucizesi liyakattir ve fırsat eşitliğidir.

'DEVLETİN RESMİ BİR DİNİ OLMAZ. İNSANIN, BİREYİN DİNİ OLUR'

Laikliğin tam olarak anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

Laiklik 1937’de Türkiye Cumhuriyet’i anayasasına girmiştir. Laiklik çok önemli bir ilkedir. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik, Halkçılık hepsi bir zincirin halkalarıdır. Dolayısıyla her halka çok önemlidir. Ancak Laiklik ilkesi, Çağdaşlaşma Projesinde çok önemli, yaşamsal ilkedir. Atatürk’e göre çağdaşlaşmanın ön şartı laikliktir. Kadının toplumda erkekler gibi aynı haklara sahip olması daha çok laiklikle ilgilidir. Atatürk vatandaşları için Medeni Bilgiler Kitabı’nda laikliğin önemini şöyle açıklıyor: Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi vicdani olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet etkeni görür. Yani Atatürk özetle der ki; Laiklik sadece devlet ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda bir ülkede yaşayan bütün insanların din ve vicdan hürriyetinin de garantisidir. Laiklik o kadar önemlidir der…

Atatürk’ün ordu ve siyaset ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Atatürk, Balkan Savaşı’nda 31-32 yaşlarındadır. Ordunun siyasete bulaşmasının sonucunda, Osmanlının nasıl felakete sürüklendiğini ve ordunun nasıl bir faciaya yol açtığını görmüştür. 1914’te 33 yaşındayken bir kitap yazar, Balkan faciası yeni bitmiştir. Balkan Savaşına, savaş diyemiyorum, facia ve felaketten başka bir şey değildi. Selanik’te Hasan Tahsin Paşa’nın 27 bin askeri, Yunan ordusunun 26 bin askeri var. Hasan Tahsin Paşa tek kurşun atmadan Selanik anahtarını teslim etmiştir. Manastır ve Üsküp’te öyledir. 400-500 yıl Osmanlı’nın hüküm sürdüğü Balkanlar coğrafyası ve toprağı Osmanlı Devleti’nin geliştiği yerdir. Asıl Türklerin yurdudur orası. Selanik muhteşem bir kültür sanat kentidir. Bu güzel şehri, ordu 4-5 haftada elden çıkardı. Neden? Dini hücumların orduya nüfuz etmesiyle verileri uygulamaya başladı. İşte bu gerçeği duyduğu için siyasetten ve ordunun askerlik sanatı dışında akıl, bilim, teknoloji dışında dini nüfusların etkisinde kalmayı, dinin siyasete alet edilmesine şiddetle karşı koyar. Bunu en iyi “Zabit ve Kumandanla Hasbihal” kitabında görürüz.

“Tarihin Kıskandığı Lider” kitabınız geçen yıl çıktı. Tarih neden kıskanıyor Atatürk’ü?

Atatürk’e şu anda bazı kesimler ve kimi insanlar nankörlük edenler, Atatürk’ü sıradanlaştırma yarışında sürekli yer almak istiyorlar. Bu tarihe haksızlık. Atatürk’ü biz sadece Türk tarihinden okumayız, Avusturalya, Yeni Zelanda, Yunan, Amerika, Almanya, Fransa ve diğer çok sayıdaki ülkenin tarihinden okuyoruz. Atatürk o tarihte evrensel ve tarihin bile kıskandığını bir lider olduğu ortaya çıkarıyor. Çanakkale’de Atatürk’e 3 kere yenilen İngiliz Mareşal Birdwood, hasta olmasına rağmen Ankara’ya gelip bir düzeneğe yaslanarak dahi olsa geçitte ayağa kalkarak Atatürk’e selam durmuştu. Küba Lideri, Fidel Castro da 1936’da Habitat Zirvesi için geldiği İstanbul’da, der ki “ Ben şaşıyorum; Neden başka lider arıyor bu Türk gençliği? Ben bile onun yaptığını yapamazdım. Onun kılık kıyafet, harf ve yaptığı diğer devrimlerin hiçbirini yapamazdım.”

Kitabınızda Atatürk’ün yalnız olduğunu söylüyorsunuz. Neden?

Fikriye ve Latife Hanım’ın paylaşamadığı baş komutan ama hep yalnızdı. Evliliği fırtınalı denizde bir yolculuktu, “Hayatımda yaptığım hatalardan biride evlenmektir” sözleri aslında onun ilk yenilgisiydi, ikinci yenilgisiyse hastalığıydı. Atatürk’ün “Bunalıyorum çocuk büyük bir acı içinde bunalıyorum” dediği günlerde oldu. Milletine yazdığı, sonra üzerini çizdiği “beni hatırlayın” sözcükleri hüzünlü bir vedanın kâğıda dökülmüş gözyaşlarıydı. “Çok dermansızım Salih (Bozok) büsbütün başka bir adam oldum” sözleri çaresizliğe isyanıydı. Tarih’in kıskandığı bir lider ama bir insan, ağaç sevgisi, kitap aşkı, millete sevdasıyla, savaşın ustası ve barışın efendisiydi. İşte onun hikayesiydi. Tarih’in Kıskandığı Liderdi…

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in korunduğunu düşünüyor musunuz?

1938 yılında yaşama gözlerini yumduğunda, 10 Kasım 1938’de gerçekten ölmüş olsaydı, bugün onu öldürmek isteyen çok sayıda insan olur muydu? Demek ki ölmedi ve her gün her ay Atatürk’ün sevgisi daha çoğalıyor hepimizde. Atatürk’ün mirasını koruduk mu? Bizim kuşak Atatürk’ün emanetine sahip çıkamadı, ben itiraf ediyorum! Bizden önceki kuşak, o köy enstitüsü ruhuyla, damarıyla bizi yetiştirenler bize Atatürk’ü öğrettiler. Ama bizim kuşak suçlu bizim kuşak günahkâr. Atatürk’ün mirasını koruyamadı, bunun altını çizelim. Ama Atatürk, Kemalizm onun düşünceleri yok olur mu? Hayır.

Biz de umudumuzu yitirmeyeceğiz ve Atatürk’ün anlattığım örnekleriyle ona layık olacak şekilde bir sonraki kuşaklara örnek olacağız, anlatacağız.

YORUMLAR

  • 0 Yorum